Giriş
Yapısal
reformlar, bir kamu sistemini değiştirerek, ona alternatif bir sistem yaratarak
ya da başka bir “özel” sistemle tamamlayarak radikal olarak dönüştüren
reformlardır.[1]
1980’lerden itibaren Dünya Bankası programlarıyla sosyal güvenlik sistemlerinde
yapılan reformlarla sosyal korumaya geçiş, sosyal politikada dönüşümle paraleldir.
Sosyal politikanın odağındaki “ücretli istihdam”ın yerini “yoksulluk” almaktadır.
Bu dönüşüm sürecinde temel kavramlar dönüşüme uğrarken, sosyal güvenlik bir yönüyle “rüşvet” bir
yönüyle “hak” iken “bağışlanan bir inayet sistemi”ne dönüş yaşanmaktadır. Sosyal
koruma ile güdükleştirilmiş, alanı daraltılmış bir sosyal güvenlik hakkından, yanı
sıra müşterileştirilmekten bahsedebiliriz. Avrupa Birliği sosyal politikasının
sosyal koruma sistemi ile uyumu, Avrupa Birliği’nin bu alana dair temel
düzenlemeleri ve sosyal korumaya dair veriler bu makalede ele alınacaktır.
Sosyal
Politikanın Dönüşümü
Dünyada
ilk modern sosyal güvenlik örgütlenmesini gerçekleştiren 1880’lerin Bismarck
Almanya’sı olsa da, sosyal politikanın geniş bir anlam kazandığı dönem, sosyal
devletin gelişip yaygınlaştığı 1945-1975 arası dönemdir. Sosyal politika,
odağına ücretli istihdamı alarak, emeğin fiziki ve kültürel yeniden üretimi
çerçevesinde aile, piyasa ve devlet arasında gerçekleşen karşılıklı ilişkileri
siyasi otorite ve kamu örgütlenmesi zemininde kavrayan bir disiplindir. Alanına
sosyal güvenlik, işçi sendikaları, iş kanunları ve toplu sözleşme düzeni giren
sosyal politika kavramı sosyal devlet ile özdeştir.[2] Sosyal
güvenlik kavramı ise, iş olanağını, insan onuruna yakışır bir geliri, çeşitli
risklerden ötürü kesilen gelirin yerine yenisinin konulmasını, bazı yüklerin
toplumla bölüşülmesini ve her türlü sağlık önlemini içerir.
Sosyal
politika ve sosyal politikanın somutlaştığı refah devleti, örgütlü işçi
sınıfının devrimci radikalizmini ehlileştirerek ve yanlış bilinç empoze ederek
kapitalist sisteme adapte etmiştir.[3] Sosyal politikanın gündemindeki konular,
işçinin sisteme güven duymasına hizmet eder, reel sosyalizmin etkisiyle işçi
sınıfının sistem dışına çıkmasına engel olma amacı söz konusudur. Sosyal
politika içerisindeki konular, işçi sınıfının mücadelesi yoluyla kazanılmış bir
“hak” iken bu yönüyle de “rüşvet”tir.[4]
Sosyal
politika kavramı, kapitalizmin 1970’lerden itibaren yaşadığı krizi aşmak için
sosyal devlet uygulamalarına son vermeye başlaması ve sosyalist ülkelerin
dağılmasından sonra işçi sınıfının mücadele ile elde ettiği hakları birer birer
geri almaya başlamasıyla dönüşüme uğrar.
Sosyal
politikada dönüşümü üç unsurla özetleyebiliriz: Birinci unsur; sosyal
politikanın sıklet merkezinde yer alan “işçi sınıfı” yerini “sınıf dışına düşen
yoksullara/yapısal işsizlere” bırakıyor, sosyal politika uygulamalarının
“sosyal desteğe gerçekten ihtiyaç duyan muhtaç ve düşkün” kesimle
sınırlandırılması gerektiği vurgulanıyor. İkinci unsur; “bağımlı çalışanların” korunması
ve güçlendirilmesi şeklindeki temel sosyal politika hedefi yerini “sosyal
sermaye”nin geliştirilmesine bırakıyor, yoksulluk sorununun ancak bu yolla
çözüleceği iddia ediliyor. Üçüncü unsur; toplumsal bütünleşmeyi hedefleyen
politika yönelimi, yerini “piyasanın rekabet ve etkinlik” stratejileriyle uyumuna
bırakıyor, sosyal politika disiplini, nüfusun piyasa fırsatlarından
yararlanamayan kesimlerini yeniden piyasa ortamına kazandırmak şeklinde bir
politika hedefiyle donatılıyor.[5]
Sosyal
Koruma
“Yoksulluk”
vurgusunun ön plana çıkarılmasında, sosyal politikanın dönüşümünde, ilgi
alanından yararlananlar daralacağından, yoksulların sistemin dışına çıkması söz
konusudur. Kapitalizm, yoksulları kendi hallerine bırakılamayacak bir
potansiyel tehlike olarak gördüğünden, yoksullar sosyal yardımlar ile korunmaya
alınmakta, yoksulluğun yönetilir kılınması amaçlanmaktadır. Sosyal yardımların
maliyeti, daha az olacağından aktarılan pay da daha az olacaktır, yani kamu
sadece en yoksul kesimlere asgari düzeyde yardım yapmakla sorumlu kılınacaktır.
Sosyal güvenlik ile yoksulluk arasında bağlantı kurulması, sadece sosyal
yardımlarda değil, reformların bütününde göze çarpmaktadır. Bu yaklaşım, Dünya
Bankası tarafından, uluslararası yardım kuruluşları aracılığıyla çeşitli ülkelerde,
Aşağı-Sahra Afrika’sı, Güney ve Güneydoğu Asya (Hindistan, Bangladeş), Latin
Amerika’da (Brezilya) başarılı bir şekilde uygulamaya sokulmuştur.[6] Ortaya çıkan fazlalık, yoksullara değil,
burjuvalara akmıştır. “Bağışlanan bir inayet sistemini”, bir “hayır
mekanizmasını” çağrıştıran sosyal koruma ile madalyonun bir yüzünde düşkünleşmenin
yer aldığı bir sürecin yapıtaşları örülmektedir.[7]
Madalyonun
diğer yüzünde ise, emekçiler ve patronlar yoksulluk riski en düşük kesim olarak
görülürken, bu kesimler, sosyal güvenlik sisteminin öncelikli hedef grubu
dışında tutulmaktadır: “Sosyal güvenlik sistemi ile ücretli emek arasındaki
içsel bağ kopartılmakta ve ancak dışsal bir ilişki olarak bu bağ yeniden
kurulmaktadır. İçsel bağın kopartılması demek, sosyal güvenlik sisteminin artı
değer sömürüsünün belli bir düzeydeki tazmini olarak örgütlenmesine son
verilmesi demektir. Bu bağın dışsal bir ilişki olarak yeniden kurulması ise,
sosyal güvenlik hizmetinin de sermayenin yeni kâr alanları olarak
örgütlenmesini ifade etmektedir.[8]
Avrupa
Birliği Sosyal Politikası
Avrupa
Sosyal Modeli, kapitalizmin sosyal devlet politikalarını uygulamak zorunda
olduğu bir dönemin modelidir. Mesleki faaliyet ölçütüne bağlı olan sosyal
güvenlik sisteminin finansman kaynağını, esas olarak kazanç esasına dayalı
sigorta primi oluşturuyordu. Avrupa ülkelerinde başka ülkelere kıyasla yüksek
olan çalışma ve yaşam koşulları düzeyi, Avrupa Birliği sayesinde kazanılmış
haklar değildir, tek tek Avrupa ülkelerinin ulusal sınırları içindeki sosyal politikalarının
sonucudur.[9]
Sosyal
politika alanındaki temel dönüşümlerle uyumlu bir Avrupa Birliği sosyal
politikası söz konusudur. Avrupa Birliği’nde sosyal boyut, Amsterdam Antlaşması
(1997) öncesine kıyasla üzerinde daha fazla durulan bir konu olmakla birlikte
sosyal politikanın temel alanlarını kapsayan bir Avrupa sosyal birliğinden
bahsedilemez. AB’nin sosyal müktesebatı iş gücünün serbest dolaşımını sağlamaya
yönelik konularda, eşitlik konularında, işçi sağlığı konularında
yoğunlaşmaktadır.[10] Avrupa
Birliği düzeyinde, Amsterdam Antlaşması (1997) ve Lizbon Zirvesi’nde (Mart
2000) emeklilik yaşının yükseltilmesi, prim ödeme süresinin uzatılması, sağlık
harcamalarının kısıtlanması önlemlerine ağırlık verilmesi hedeflenmiştir.
Avrupa
Sosyal Modeli, Avrupa Birliği tarafından hedef alınmıştır. 1980’li yıllarda
Avrupa sosyal modelinin, Avrupa firmalarının ve Avrupa mal ve hizmet
üretiminin, rekabet edilebilirliğini zayıflattığı, dolayısıyla Avrupa’da
istihdam yaratma olanaklarını engellediği öne sürülerek, Avrupa Birliği
sürecinde sosyal modelin zayıflaması ve kamu hizmetlerinin özelleşmesi, tek tek
Avrupa Birliği ülkelerinde, eşitsizliklerin, yoksulluk ve sosyal dışlanmanın
artmasına yol açmıştır.[11] Avrupa
Birliği’nin genişleme sürecinde eski sosyalist ülkelere önerilen politikalar,
özelleştirme başta olmak üzere liberal politikalardır.[12]
Avrupa
Birliği içinde şekillenen sosyal politikaya dair yeni paradigmanın özellikleri
şöyle sıralanabilir: AB organlarının bu alandaki yetkilerinin arttığı, sosyal
politika alanında yeni politikaların çok düzeyli yönetişim bağlamında
hedeflendiği, geçmişin kavramları yerine artık sınıfın birleştirici analizinden
çok eşitsizlikleri açığa çıkaran kavramlara dayalı analizler yapılarak, “sosyal
dışlanma”, “sosyal diyalog”, “sosyal koruma” gibi kavramlar kullanılırken, bu
kavramlar sınıf kavramının ve bölüşüm ilişkilerinin dışlandığı kavramlardır. Sosyal
dışlanma, toplumun büyük bir bölümünün istihdamdan, sağlıktan, eğitimden,
hayatın kendisinden dışlandığını vurgulamaktır. Sosyal dışlanma kavramını
merkeze alan sosyal bütünleşme kavramı ekseninde stratejiler geliştirilmektedir.[13]
Avrupa
Birliği’nde Sosyal Koruma
Sosyal
güvenlik reformları ile Avrupa Sosyal Modeli’nden uzaklaşılmakta, Avrupa
Birliği’nin sosyal politikalar alanına olumsuz etki ettiği, gerçek anlamda
sosyal güvenlik sistemi olarak nitelendirilemeyecek olan Kuzey Amerika
Modeli’ne yaklaşılmaktadır. Kuzey Amerika Modeli’nde, birey kendi güvenliğini
sağlamak durumundadır. Devletin görev ve sorumluluğu, en son aşamada söz konusu
olmaktadır. Belirtilen ideolojiyi yansıtan ABD Sosyal Güvenlik Sistemi, sadece
asgari düzeyde emeklilik rejimi ile emeklilere ve yoksullara sağlık hizmetini
kapsamaktadır.[14]
Sosyal
güvenlik reformları iki basamaklıdır. Birincisi mevcut sosyal güvenlik
kurumları tasfiye edilerek, merkezi bir yönetim altında, herkesin tek bir
yasaya bağlı olduğu kamu sosyal güvenlik rejimidir. Kapsama alınan herkese
asgari düzeyde sağlık hizmeti ve sosyal sigorta yardımı (yaşlılık aylığı,
malullük aylığı, ölüm aylığı vs…) sağlanmaktadır. Bireyin sorumluluğu temelinde
fon biriktirme esasına dayalı özel emeklilik programları, öngörülen modelin
ikinci basamağını oluşturmaktadır.[15] Sosyal
güvenliğin tasfiyesi sürecinde asgari bir aylık sağlanıp, emeklilik hakkı gasp
edilirken, emekçilere gösterilecek seçenek bireysel emeklilik sistemi olmakta;
bu emeklilik sistemiyle, özel sektöre rant yaratmak amaçlanmaktadır.
AB
üyesi ülkelerde sosyal güvenlik sistemi tasfiye edilirken, sosyal koruma
harcamaları içinde en büyük payı emeklilik ödenekleri oluşturmaktadır. AB üyesi
ülkelerde emeklilik ödeneklerinde ciddi düşüş olmuştur. AB üyesi ülkelerde
genel eğilim birinci ayak kamu programlarının bağlanma oranlarını düşürmek,
ödeneklerde kısıntıya gitmek ve mesleki ya da bireysel özel sigortaları
özendirmektir. AB üyesi yeni ülkelerden yarısı ulusal emeklilik programlarını
küçülterek yerine özel şirketler tarafından yönetilen bireysel tasarruf
hesaplarını koymuş, emeklilik yaşını yükseltmiş, gönüllü tamamlayıcı
programları teşvik eden yasalar çıkarmışlardır. [16]
1985
yılından itibaren Danimarka ve Hollanda dışındaki tüm AB üyesi ülkeler,
emekliliği tasfiye eden reformlar gerçekleştirmişlerdir.[17] Çek
Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan’da sosyal güvenliğin tasfiyesi ile sigorta
primleri artmış, emeklilik yaşı yükselmiş, primlerin bir bölümünün özel
emeklilik programlarına yönlendirilmesi nedeniyle kamu rejiminin finansman
dengesi bozulmuş, yoksulluk sınırının altında maktu emeklilik aylılığı ödenmesi
nedeniyle, emeklilerin yaşam koşulları aşırı ölçüde kötüleşmiştir.[18]
Bulgaristan’da emeklilik yaşı, her yıl 6 ay yükseltilirken, bunun dışında
uygulanan bir puanlama sistemi ile de emeklilik çok daha zor bir hale
getirilmiştir. Zorunlu emeklilik sigortası kapsamında toplanan primlerde % 25
çalışan, % 75 işveren oranı vardır. Bu oranların 2009’da % 50 - %50 olması
hedeflenmiştir. Yaklaşık 8 milyon nüfusu olan ülkede 2,5 milyon emekli olduğu
düşünüldüğünde uygulamanın ne kadar önemli olduğu daha da açık görülmektedir.
Devlet bütçesinin % 10’unu oluşturan bu ödemelerin 2009’da tamamen ortadan
kalkarak, sistemin kendini finanse edecek duruma geleceği ve devlet
sübvansiyonunun olmayacağı belirtilmektedir.[19]
1999-2000’de
Bulgaristan Sağlık Sistemi de hızlı bir değişimin içerisine girmiştir.
Bulgaristan’daki sağlık reformunu finanse eden kurumlar ve programlar arasında,
AB’nin Orta ve Doğu Avrupa’daki eski sosyalist ülkelerdeki temel finans aracı
PHARE programı ve Dünya Bankası bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığı sağlık hizmet
sunumundan çekilip sağlık hizmetleri yerel yönetimlere devredilirken,
sağlıktaki özelleştirmelere hız verilmiştir. Sağlık sigortası sistemi ve aile
hekimliği uygulaması başlamıştır. İnsanlar, hasta olduklarında, her muayene
için katkı payı ödemekte ve temel teminat paketinin dışında kalan hizmetler
için cepten ödeme yapmak zorunda kalmaktadır. İçeriği her yıl yeniden
belirlenen temel teminat paketi giderek daraltılmıştır. Sağlık sigortasının
herkesi kapsadığı söylense de, yaklaşık 8 milyonluk ülkede 2,5 milyon kişi
sağlık sigortasından ve onun sunduğu temel teminat paketinden bile yoksun
duruma gelmiştir.[20]
Sonuç
Sosyal
politika disiplini ile paralel bir şekilde sosyal devlet politikalarında
1980’lerle başlayan bir dönüşüm yaşanırken, alternatif (Marksist) bir
yaklaşımla sosyal politika alanına müdahale edilmelidir. Sosyal politika
alanını yalnızca bölüşüm alanı ile sınırlı tutmadan, kapitalizmin sosyal devlet
dönemine göre oldukça değişik üretim noktasına taşıyarak, işçi sınıfının yeni
kompozisyonu değerlendirilerek, yeni kompozisyona cevap verecek yeni emek
örgütlenmeleri üzerinde düşünmek, demokrasi savaşımının başlangıcı olarak
anayasal talepleri tanımlamak gerekiyor. Yeni örgütlenme formu, eşitlik,
demokratiklik, katılım, dayanışma gibi emeğin paradigmasının değerlerini
örecektir. Bu örülen değerler, geleceğe dönük alternatif bir toplumu mümkün
kılacak siyasi tavırları da üretecektir. Mücadelenin ücret ilişkisi ile
sınırlanmadığı, mücadelenin emek gücü potansiyeline sahip olan kimselerin
duygusal ve maddi yeniden üretimi için ortak mülkiyet haklarını talep etmek,
birlikte üretmek, üretirken gerekli kaynakları edinmek için gereken her şeyi
içerdiği kabul edilmelidir.[21]
[1]
Mesa-Logo, Carmelo, Çev. Kıroğlu, Meryem (Ekim 2006), “Emeklilik Reformu
Üzerine Söylenceler ve Gerçekler: Latin Amerika Deneyimi, İktisat Dergisi.
[2]
Özuğurlu, Metin (2009), “Sosyal Politikanın Dönüşümü Ya Da Sıfatın Suretten
Kopuşu” Mülkiye Dergisi XXVII, No: 239.
[3] a.g.e.
[4] Akkaya, Yüksel (2005), “Avrupa Birliği, İşçi Sınıfı Ve
Sosyal Güvenlik”, Toplum Ve Hekim Dergisi, TTB Yayını, Sayı:2, Mart-Nisan 2005.
[5]
Özuğurlu, Metin (2009), “Sosyal Politikanın Dönüşümü Ya Da Sıfatın Suretten
Kopuşu” Mülkiye Dergisi XXVII, No: 239, s. 2
[6]
Chossudovsky, Michel (1999), Yoksulluğun Küreselleşmesi, Çiviyazıları Y.
[7]
Özuğurlu, Metin (2005), “Türkiye’de Sosyal Politikanın Dönüşümü”, Toplum Ve
Hekim Dergisi, TTB Yayını, Sayı:2, Mart-Nisan 2005, s. 93.
[8]
a.g.e.
[9]
Erdoğdu, Seyhan (2005), Avrupa Birliği ve Sosyal Politika, Genel-İş Emek
Araştırma Dergisi, 1. Sayı, s. 19-33.
[10]
a.g.e.
[11]
a.g.e.
[12]
a.g.e.
[13]
Özkaplan,
N., Yücesan-Özdemir, G. ve Özdemir, A. M. (2005), “Sosyal Dışlanma ‘Ne’yi
Dışlar: Avrupa Üzerine Notlar”, Mülkiye Dergisi, XXIX, Güz, s. 77-95.
[14]
Güzel, Ali (2006), “Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yeniden Yapılanma;
Öngörülen Modelin Değerlendirilmesi”, İş Hukuku Uygulama Sorunları Ve Türk
Sosyal Güvenlik Sisteminde Yeniden Yapılanma, İstanbul Barosu Y., s. 108-113
[15] Güzel,
Ali (2006), age., s. 117-118.
[16]
Kıroğlu, Meryem (2006 Ekim), Sosyal Güvenlik Sistemlerinin Yeniden Yapılandırılması:
AB ve Latin Amerika Ülkelerinde Emeklilik Reformları, İktisat Dergisi.
[17] Akkaya, Yüksel (2005), “Avrupa Birliği, İşçi Sınıfı Ve
Sosyal Güvenlik”, Toplum Ve Hekim Dergisi, TTB Yayını, Sayı:2, Mart-Nisan,
2005, s.100.
[18] Güzel, Ali (2005), “Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde
Öngörülen Reform Mevcut Sorunlara Çözüm mü?”, Çalışma Ve Toplum Dergisi, Sayı:
7, www.birlesikmetal.org.
[19]
Kapaklı, Erkan (2003), Bulgaristan Sağlık Sistemi İnceleme Gezisi,
www.istabip.org.
[20] Hekim İnisiyatifi (2005), “AB Üyeliği Her Şeyin Daha
İyi Olacağı Bir Yalandır”, www.yurtsevercephe.org.
[21]
Özdemir, A. M. ve Yücesan-Özdemir, G. (2009), “21. Yüzyıl İçin Sosyal Politika:
Mevcut Söylemlerin Eleştirisi”, Sosyal Politikada Güncel Sorunlar, der. P. Esin
ve diğerleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, s. 323-359.