26 Ekim Hasta Hakları günüydü. Ülkemiz hastanelerinde hastalar uzun kuyruklarda beklemekte, ancak aylar sonrasına randevu alabilmekte, muayene olursa ilaç parasını cebinden karşılamakta, sağlık güvencesi olmayan hastalar doktora gidecek parayı bulamamaktadır. Kamu sağlığına yatırım yapılmamakta ve hastalar özel sektörün eline bırakılmaktadır... Yabancısı olmadığımız bu sorunlar ülkemizin sağlık alanındaki görünümünü yansıtmaktadır. Türkiye'nin önüne konulan AB sürecinde insanlar, "sağlıkta dönüşüm" adıyla getirilen veya getirilecek düzenlemelerle ne kadar hasta hakları ya da sağlıklı yaşam hakkına kavuşabileceklerdir? Ya da şöyle sorulabilir: Bedensel, ruhsal, sosyal yönden ne kadar sağlıklı bir yaşam hakkına sahibiz?
Halk sağlığı, sağlığın ticarileştirildiği bir dönemde gerçek anlamı dışında kullanılmaktadır. Çeşitli gazetelerde veya internet sitelerinin sağlık sayfalarında bunun örneklerini görmekteyiz. Diyet, zayıflama yöntemleri, sağlıklı bronzlaşma gibi salt teknik ve soyut konulara indirgenmektedir. Halk sağlığı, sağlık hakkının bir insan hakkı olarak doğmasıyla ve hizmetin insana dönmesiyle bir anlam ifade etmektedir. Halk sağlığı bugün herkesin parasız yararlanabileceği bir sağlık hakkını ifade etmelidir. Halk sağlığı, sağlığı oluşturan kavramların toplum yararına kullanılmasını sağlamaktadır. Halk sağlığının bir toplumsal temele sahip olmasında koruyuculuk noktası önemlidir. Bu koruyuculuk vurgusundan dolayı halk sağlığı, hastalıkların nedenlerinin ortadan kaldırılması için çaba harcamaktadır. İnsanlar hastalandığında kamusal sağlık hizmetinden yararlanamamakta, en temel yaşama hakkı olan sağlıklı yaşam hakkından mahrum kalmaktadırlar. Sağlık hizmeti; sağlığın korunması ve geliştirilmesi, sağlıklılık hali yitirildiğinde bunun yeniden kazanılması, geri dönüşü olmayan kalıcı olumsuzluklar ortaya çıktığında da bunların yasamla bağın kopmayan bir hale getirilmesi için gereken esenlendirme çalışmalarını kapsar. Sağlık alanında günümüzde tedavi edici hekimlik öne çıkartılmaktadır. Sağlığın tedavi edici hekimlikle olmazsa olmaz bir bağlantısı bulunan koruyuculuk hekimlik ise dışlanmaktadır. Tedavi edici hekimlik, bir kişinin hastalandığında gereken tedavinin yapılması iken; koruyucu hekimlik, bir kimsenin hasta olmaması için gereken tedbirlerin alınmasıdır. Ancak, koruyucu hekimlik uygulaması olmadığından, her sene binlerce vatandaş bulaşıcı hastalıklar nedeniyle ölmektedir. Koruyucu hekimlik uygulamaları geçerli olduğunda, bulaşıcı hastalıklar ölümle sonuçlanmayacak hastalıklardandır. Kapitalizm yüzünden karşı karşıya kalınan hasta hakları ihlalleri sadece bahsedilenle sınırlı değildir. Gelişme çağında süt içemeyen, gerekli besini alamayan, bir bardak tuzlu-şekerli sudan mahrum bırakılarak ishalden ölen on binlerce bebekten başlıyor, gereksiz tetkiklere, yanlış tedavilere, ameliyata giden hastaya kadar uzanıyor hasta hakları ihlalleri. Parası olanın yararlandığı tedaviler ise güvenilir olmaktan son derece uzaktır. İlaçların kimi zaman ölümle sonuçlanan yan etkilerinden özel hastanelerde karşılaşılan hasta hakları ihlallerine kadar pek çok ihlal de sıralanabilir. Koruyucu hekimliğin olmamasından dolayı rastlanan hasta hakları ihlalleri kapitalizm tarafından bir rant sağlama aracına dönüşmektedir. İnsanların hasta olma durumu bile sermaye tarafından "değerlendirilmektedir". "Hasta ettiğim kişiyi de ben tedavi ederim" diyen kapitalizmin çeşitli sektörleri bu durumdan da beslenmektedir: İlaç tekelleri, özel hastaneler, sigorta şirketleri, tıbbi araç ve gereç satan şirketler gibi...
Dünya Bankası özellikle son yirmi yılda sağlık alanına ağırlığını koymuştur. Projeler yaptırmakta, krediler vermektedir. TÜSİAD'ın geçtiğimiz günlerde hazırlattığı rapor Dünya Bankası'nın raporlarının kopyasını oluşturmaktadır. Sabancı Center'da Sağlık Bakanı Akdağ ile yaptığı basın açıklamasında TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, ülkenin sağlık sorunlarının fazlalılığını vurgularken, bu sorunlardan rant yaratma peşindeydi. TÜSİAD bu raporuyla AKP'nin "Sağlıkta Dönüşüm Programı"na destek vermiştir. Toplantıda sunulan "Sağlıklı Bir Gelecek: Sağlık Reformu Yolunda Uygulanabilir Çözüm Önerileri" başlıklı rapor John Hopkins Üniversitesi Bloomberg Halk Sağlığı Okulu öğretim üyelerine hazırlatılmıştır. Bu rapor genel sağlık sigortası, özel sağlık sigortacılığı, temel teminat paketi, aile hekimliği (bu isim yerine Birinci Basamak Hekimi ismi tercih edilmiş), kamu hastanelerinin özelleştirilmesi gibi konuları kapsamaktadır.
Sağlık hakkı gasbedilmektedir
Sağlık hakkının kazanımı ancak toplumsal mücadelelerle olmuştur. Özellikle sosyalizm sağlık hakkını herkesçe ulaşılabilir kılmıştır. Parasız sağlık hizmeti ilk kez Sovyetler Birliği'nde sağlanmıştır. Sosyalizmin kazanımlarından olan sağlık hakkı, insan hakları ya da hasta hakları en ileri kapitalist ülkelerde bile tam anlamıyla tanınmamıştır. Fakat sosyalizmdeki sağlık hakkı konusundaki ilerlemeler kapitalizmi tedirgin etmiş, yıllarca sömürgelerinden getirdikleri kaynaklarla "ilerleyen" AB üyesi ülkeler insan hakları ile ilgili görece demokratik bir ortam yaratmıştır. Oysa ki, AB ülkelerinin bir bölümünü de kapsayan gelişmiş kapitalist ülkelerde demokrasi, sermayenin daha arıtılmış bir mekanizmaya ulaşması için bir araçtır. Kapitalizm bazı haklarla ilgili düzenlemeler yapar ama bu hakların ne kadar kullanılabileceği ile ilgilenmez. Hakların hukuksal tanımı yapılsa bile kapitalist sistem içinde hakların gerçek anlamda uygulanmasını beklemek beyhude bir çabadır. Üstelik bir sermaye emek çelişkisi söz konusuysa hakların hukuksal şekli bir anlam ifade etmez. Özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra haklar daha fazla kısıtlanmaya başlamıştır. Kapitalizm reel sosyalizm döneminde başvurduğu sosyal devletle uyguladığı sağlık sisteminden vazgeçmektedir. Örneğin Almanya ve Fransa gibi ülkeler bugün sağlık hakkını hızla gasbetmektedirler. AB kendisiyle entegrasyona giren ülkelerin ekonomilerini daha fazla çökertirken o ülkelerde görece daha demokratik gelişmelere rastlanmamaktadır. Artık insanlar kapitalistlere göre daha iyi sağlık hizmeti talep ediyordu. Sağlık hizmetlerinin sadece kamunun üstüne kalması kaliteli sağlığı engelliyordu. Özel sektörün de devreye girmesiyle rekabet meydana gelecek ve bunlar da hastalar yararına olacaktı. Kapitalizm bu tarz bahanelerle sağlık hakkına saldırırken hasta haklarını kullanıyordu.
"Hasta hakları" kavramı neleri kapsamaktadır?
Hasta Hakları kavramı 1970'lerle birlikte gündeme geldi. Fakat, öncesinde birçok uluslararası düzenlemelerde de bu konuyla ilgili değiniler yer almaktaydı (örneğin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948)). Hasta hakları ile ilgili ilk uluslararası belge 1981 yılında Dünya Tabipler Birliği tarafından yayınlanan Lizbon Bildirgesi'dir. Bu belge altı temel maddeden oluşmuştur. Dünya Tabipler Birliği tarafından Eylül 1995 tarihinde Endonezya'nın Bali kentinde yapılan toplantıda Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi gözden geçirilerek Bali Bildirgesi yayınlanmıştır. 28-30 Mart 1994'te Amsterdam Bildirgesi, 2002'de Roma'da Avrupa Hasta Hakları Şartı yayınlanmıştır. Son yıllarda ülkeler kendi içerisinde hasta hakları ile ilgili yasal düzenlemeler de çıkartmıştır.
Ülkemizde ise Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ile Tababet ve Şuabatı Sanatları'nın Tarzı İcrasına Dair Kanun hasta hakları ile ilgili düzenlemeleri kapsasa da hasta haklarına ilişkin başlı başına bir yasa yoktur. Ağustos 1998'de Hasta Hakları Yönetmeliği ve Ekim 2003'de Sağlık Tesislerinde Hasta Hakları Uygulamalarına İlişkin Yönerge çıkarılmıştır. Fakat Hasta Hakları Yönetmeliği'nde öngörülenler Eski Ceza Kanunu'nun 'kanunsuz ceza olmaz' ilkesine takılıyordu. Yeni Ceza Kanunu'nda hekimlere ve sağlık çalışanlarına yeni cezalar getirildi. Hekimin sorumluluğuna sadece Ceza kanunda değil, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu ve Türk Tabipler Birliği Soruşturma ve Yargılama Yönetmeliği ve TTB Meslek Etiği Kuralları Yönetmeliği gibi yasal düzenlemeler çerçevesinde de hekimlerin tazminat, idari ve disiplin sorumluluğuna gidilmektedir.
Hasta hakları, insan hakları kapsamında yer alan sağlıklı yaşam haklarının içerisinde yer alır. Sağlıklı yaşam hakkı, sağlıklı bir ortamda, var olan olanaklarla, sağlıklılık durumunu bozan nedenlerin ortadan kaldırıldığı bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Bu en temel yaşam hakkının kapsamına barınma, beslenme, korunma, bilgilenme ve iş edinme hakkından mahrum olmama girmektedir. Hasta hakları, hekim ve diğer sağlık emekçileri tarafından uygulanması gereken, hasta ve hasta yakınları tarafından talep edilebilir haklardır. Hasta hakları aslen talepsiz uygulanması gereken belli başlı haklardır. Hasta hakkı sağlık hizmetinin ulaşılabilir, eşit ve parasız olmasıyla bir anlam ifade edebilir. Bu tanım hastanın sağlık hizmeti alan kişi yani müşteri veya tüketici olarak tanımlanmasının önüne geçmektedir. Oysa ki insanların bedensel, ruhsal, sosyal yönden dengesinin çevresel veya iç sebeplerle bozulması ve yardıma ihtiyaç duyması hali, yani hasta olma durumunun kapitalizm tarafından bir kâr aracı olarak görüldüğünü ve hasta haklarının tüketici haklarına indirgendiğini tekrar belirtmekte yarar var. Tüketici hakları serbest piyasa içerisinde üretilen mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak kullanan ve tüketen kimsenin haklarını kapsamaktadır. Tüketici hakları özellikle lüks eşya tüketimini karşılamaktadır. Oysa hastalık durumunda görülen tedavi bir lüks tüketim değildir. İnsanın yaşamını devam ettirebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılamaktadır. Kapitalizm hasta olma durumunu da lüks bir tüketim şekline bağlamaya çalışmaktadır. Sağlık turizmi sektörü yaratılmaya çalışılmaktadır. Tüketici hakkı olarak gösterilmesinin nedenlerinden birinin de hastanın istediği sağlık hizmetini karşılaması olarak yansıtılmaktadır. Hastalar tüketici - müşteri görülürken, hekimler ile diğer sağlık emekçileri tüccar, hastanelerse ticarethane olarak görülmektedir. Hasta hakları kavramı da, halk sağlığı kavramı da insan hakları kavramı gibi kapitalizm için sömürünün boyutlarını artırırken bir kılıf olarak kullanılmaktadır. AKP "mal" olarak gördüğü sağlık hizmetini süsleyerek satmaktadır. AKP'nin hazırladığı sağlıkta dönüşüm programının her yerinde hasta geçiyor. Bu vurgu koruyucu hekimlik yerine tedavi edici hekimlik uygulamalarının geçerliliğinin sağlandığına kanıttır. Sağlığın öznesi hasta değildir, insandır.
Hasta haklarının kapsamına giren hakları ise uluslararası belgelerle ve ulusal düzenlemelerden özetlersek kısaca şunlardır:- Nitelikli sağlık hizmetinden yararlanma hakkı,- Sağlık hizmetinin alınacağı kurum ve kişiyi seçebilmek, hizmetin her aşamasında katılma,- Hastanın mahremiyetine saygı ve durumunun gizli tutulması,- Hastanın bilgilendirilmesi, kullanacağı ilacın veya uygulanacak girişimin yan etkilerini bilmeli ve hastanın aydınlatılmış onamı (rızası) alınmalı,- İnsan onuruna uygun tutum ve davranış,- Gerekli güvenliğin sağlanması, - Sağlık hizmetinin düzenli ve sürekli izlenmesi ve denetimi,- Herhangi bir ihlal halinde başvuru ve şikayet süreçlerinin eksiksiz ve hızlı işlemesi.
Hasta hakları yönetmeliği yürürlükte olmasına rağmen, hastalara yeterli zaman ayrılmamakta, "yatak yok", vb. gerekçelerle hizmet verilmemekte, yeterli bilgilendirilme yapılmamakta, aydınlatılmış onay alınmamakta, mahremiyete özen gösterilmemekte, tıbbi kayıtlar düzenli tutulmamakta ve hatta senet imzalamaları gerekmektedir. Gerek Hasta Hakları Yönetmelikleri, gerek uluslarararası düzenlemeler, Anayasa ve diğer kanunlar sırf insan olduğu için hasta haklarına veya insan haklarına sahip olduklarını belirtmeleri ve bu konuyla ilgili kimi ifadeler getirmiş olmalarının fazla bir anlamı bulunmamaktadır. Kapitalizm insanın sağlıklı yaşam hakkını gasbettiği sürece kanunlar veya yukarıdaki özetlediğim belgelerdeki ifadelerin yerine getirilmesini beklemek beyhude bir çabadır.
Sağlık Bakanlığı yasal düzenleme yapmaktan bile acizdir. Hazırlanan Sağlık Tesislerinde Hasta Hakları Uygulamalarına İlişkin Yönerge ise kaynak ve dayanağını aldığı Hasta Hakları Yönetmeliği'nde olmayan bazı yapıları tanımlayıp bunların çalışmasına ilişkin düzenlemeler yaptığı için hukuksal olarak geçersizdir. Yönerge Hasta Hakları Birimleri'ne başvuru ve şikayet hakkının
Not: 2004 yılında bir web sayfasında yayınlanan bu yazının son kısmı elimde olmadığı için böyle yayınlamak durumunda kaldım.