Çeşitli ülkelerde ve ülkemizde sosyal güvenlik, Dünya Bankası ve IMF raporlarıyla tasfiye ediliyor. Ülkemizde sosyal güvenliğin tasfiyesi, AB sürecinde hızlandırılmıştır. Bugün AKP, sosyal güvenlik reformunu, yani kurulu sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesini nihayete erdirmek istiyor.
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kaldırılarak bunların yerine Sosyal Güvenlik Kurumu getirilirken, sağlığın ve sosyal güvenliğin piyasa koşullarına göre işletilmesi isteniyor. Sosyal güvenlik reformuyla neyin amaçlandığını üç açıdan ele alalım.
I- Sağlık hizmetleri tamamen paralı hale getiriliyorSağlıkta dönüşüm olarak nitelendirilen süreçle sosyal güvenliğin tasfiyesi iç içe geçmiştir. Genel Sağlık Sigortası (GSS) hem sağlıkta dönüşümün hem de sosyal güvenliğin tasfiyesinin bir parçasıdır. GSS ile sağlık piyasasında, sermayenin istediği ölçüde denetleyemediği parayı merkezileştirmek ve merkezileştirilen sermayenin özel sağlık kuruluşlarına transferi söz konusu olacaktır. Genel Sağlık Sigortası'yla aslında ikili bir sisteme doğru gidilmektedir. Bir tarafta emekçilere, yoksullara karşı daraltılmış ve düşük nitelikli bir sağlık ve sosyal güvenlik sistemi sunulurken, öte tarafta varsıl kesimlere cepten harcamalara dayalı bir sağlık ve sosyal güvenlik sistemi sunuluyor. Bu da özel sağlık sigortacılığıyla devreye sokulmaktadır. Bugün devlet, prim işleyişine dayalı bir sistemi oturtmak ve giderek sağlıktan çekilmek istiyor. Sağlıkta tüm hizmetlerin paralı olması dönemi başlamaktadır. Sağlık yardımlarından yararlanma hakkı tümüyle prim ödeme şartına bağlanmaktadır. Ödeme yapmayana hizmet verilmeyecektir. Aylık geliri asgari ücretin 1/3'ü kadar, yani 127 YTL'den fazla olan herkesten 64-431 YTL prim alınacaktır. Devlet, Genel Sağlık Sigortası kapsamına temel teminat paketi koymaktadır. temel teminat paketi, toplanacak primlerin sağlık hizmetlerinin büyük kısmından yararlanmak için yeterli olmadığının, ödenen prime cepten ek katkı yapılacağının bir ifadesidir. Çeşitli sigorta kurumlarına bağlı sigortalıların ve Yeşil Kart sahiplerinin bugün eşitsiz de olsa yararlandıkları sağlık hizmetlerinin kapsamı daraltılmaktadır. Ülkemizde kayıt dışı istihdam ve iş güvencesiz çalışmanın yoğunluğu düşünüldüğünde, 30 milyon kişi genel sağlık sigortası primini ödeyemeyecek duruma geleceği görülecektir. Yeşil kartlıların kapsanacağı belirtilse de onların da büyük çoğunluğu sağlık hizmetinden faydalanamayacaktır. Bu tabloda sağlık emekçilerini bekleyense işsizliktir.Şu an SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı tarafından güvence altına alınan şeker hastalığı, kanser gibi hastalıklar, yüksek tedavi giderleri nedeniyle güvence dışına çıkarılabilecektir. Kâr-zarar hesabıyla çalışan bu sistem yüzünden Ukrayna ve Rusya'da 9 milyon insan öldü. Ülkemizde sağlık hakkının ve sosyal güvenliğin tasfiyesi süreci, Balkan ülkelerinde yaşanan süreçle büyük bir benzerlik gösteriyor. Yunan halkı sağlık harcamalarının %44.6'sını özel harcama olarak yapmaktadır. Sağlık sigortasının herkesi kapsadığı söylense de 7,5 milyonluk Bulgaristan'da 2,5 milyon kişi sağlık sigortasından ve onun sunduğu temel teminat paketinden bile yoksun duruma geldi. Sağlık sektöründe 50 bine yakın emekçi işsiz kaldı. AB ülkelerinde hekimler büyük kent merkezlerinde ve bazı çok kazandıran branşlarda (kadın doğum, ortopedi, genel cerrahi gibi) yığılırken, birinci basamak ya da ana-çocuk sağlığı gibi toplum sağlığını yakından ilgilendiren alanlarda hekim sıkıntısı çekiliyor.
II- Bireysel emeklilikle özel sektöre rant yaratılıyor1999 yılında, DSP-ANAP-MHP hükümetinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan döneminde, "mezarda emeklilik yasası" olarak isimlendirilen 4447 sayılı kanun kabul edildi. Emeklilik için yaş sınırı kadınlarda 50'den 58'e, erkeklerde 55'ten 60'a yükseltilirken, prim ödeme gün sayısı 5 bin günden 7 bin güne çıkarıldı. Emekçilerin emekli olma beklentisi kırılmaya çalışıldı ve devreye bireysel emeklilik sistemi sokuldu. Bugünse bu projenin devamı niteliğinde ikinci büyük adım atılıyor. Sosyal güvenliğin tasfiyesi sürecinde emeklilik hakkı gasp edilirken, çalışanlara gösterilen seçenek bireysel emeklilik sistemi oluyor. Bu emeklilik sistemiyle özel sektöre rant yaratmak amaçlanıyor. Genel Sağlık Sigortası'na benzer bir ikili sistem burada da söz konusudur. Varsıl çalışanın yine emekli olmada bir sorunu olmayacaktır. Emekçiye ya "mezarda emekli ol" deniyor, ya da "git bir şirkete on yıl prim yatır; emekli ol" deniyor. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'yla çalışanların emekli olabilmesi daha da zorlaştırılmaktadır. Kanunla bundan sonra çalışanların emekli olabilme hakkı tamamen ellerinden alınırken, emeklilik için prim gün sayısı, 9 bin güne çıkarılmaktadır. Emeklilik yaşı kademeli bir artışla 2048 yılında 65'e yükseltilecek. Emekliliğe hak kazanabilmek için 25 yıl çalışmak gerekirken, çalışanların ve emeklilerin maaşlarında önemli düşüşler öngörülüyor.AB üyesi ülkeler, emekliliği tasfiye eden reformlar gerçekleştirmiştir. Bu reformlarla, emeklilik sisteminde kamunun payı azaltılırken, özel emeklilik fonları teşvik edilmiştir. Doğu Avrupa ülkelerinde sigorta primleri artmış, emeklilik yaşı yükselmiş, yoksulluk sınırının altında maktu emeklilik aylığı ödenmesi nedeniyle, emeklilerin yaşam koşulları aşırı ölçüde kötüleşmiştir.
III- Yoksulluğun yönetilir kılınması amaçlanıyorBu reform kapsamında, sosyal güvenlik kavramı yerine, "sosyal koruma" kavramı tercih ediliyor. Sosyal güvenlik, işçi sınıfının mücadeleyle elde ettiği bir hak iken, kapitalizmin sosyal güvenliği tasfiye sürecinde bu hakkın yerine tercih ettiği sosyal koruma, bağışlanan bir inayet sistemini, bir "hayır mekanizmasını" çağrıştırıyor. Bu duruma ilginç bir örnek, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'ndan verilebilir. İnsanların sağlık hakkı gasp edilirken, "kişilerin sağlık hizmet sunucusuna ödeyecekleri katılım payının tutarı, net asgari ücretin %75'ini geçemez" denilerek "sosyal koruma"ya dikkat edilmektedir.Sosyal yardımların artırılmasındaki temel neden, sosyal güvenliğin tasfiyesi sürecinde sosyal güvenlikten yararlananlar azaldığından, yoksulların sistemin dışına çıkacak olmasıdır. Kapitalizm, yoksulları kendi hallerine bırakılamayacak bir potansiyel tehlike olarak gördüğünden, yoksullar sosyal yardımlarla korumaya alınmakta, yoksulluğun yönetilir kılınması amaçlanmaktadır. Sosyal yardımların maliyeti daha az olacağından aktarılan pay da daha az olacaktır yani kamu sadece en yoksul kesimlere, asgari düzeyde yardım yapmakla sorumlu kılınacaktır. Sosyal güvenlikle yoksulluk arasında bağlantı kurulması, sadece sosyal yardımlarda değil, reformun bütününde göze batıyor. Bu yüzden bu model için sosyal güvenlik yerine sosyal koruma kavramı tercih edilmektedir. Sosyal güvenlik kurumlarındaki açığın yoksulluğu artırdığı, devletin en yoksul kesimlere yönlendirmesi gereken kaynakların sosyal korumaya en az ihtiyaç duyan kesimlere yönlendirildiği söylenirken, yeni sistemle yoksulluğun önüne geçileceği iddia edilmektedir. Oysa ki ortaya çıkacak fazlalık, yoksullara değil, burjuvalara akacaktır.Devlet fonlarının nasıl kullanılacağı tartışılırken temel kural da budur: Birilerine verilmeyen başkasına verilir. Sosyal güvenlik reformu en yoksulundan, geçinmeyi becerenine kadar tüm emekçilerin elinden alınacak bir kaynağın sermayeye transfer edilmesinden ibarettir.
Mezarda emekliliğe ve sağlığın özelleştirilmesine devam
Bilindiği üzere, iki hafta önce Anayasa Mahkemesi Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile ilgili kararını açıkladı. Bunun üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yasanın yürürlüğe girişini altı ay erteledi. Hedeflenen tek çatı sekteye uğrasa da sosyal güvenliğin tasfiyesi gündemden çıkmış değildir. Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği hükümler üzerine yeniden düzenleme yapılacak.Anayasa Mahkemesi'nden daha kapsamlı iptal kararları beklenirken, mahkeme AKP'nin uygulamalarına onay verdi. Mezarda emeklilik ve sağlıkta özelleştirme olarak nitelendirebileceğimiz hükümler kamu dışında çalışan emekçiler için hala geçerli. Anayasa Mahkemesi kamu çalışanlarıyla ilgili ayrı bir düzenleme gerektiğini belirtirken, kamu emekçilerinin sağlık haklarının gasp edilmesine veya mezarda emekli olmalarına ilkesel olarak karşı çıkmıyor. Anayasa Mahkemesi AKP'yi rahatlatmayı da ihmal etmedi. Geçtiğimiz günlerde AKP meclis grubunda da bazı tartışmalar olmuştu. Çalışan emeklilerin maaşlarındaki kesintinin seçim öncesinde oy yitimine yol açacağı belirtilmişti. Kanun, emekli olduğu halde çalışmaya devam eden, esnaflık yapan ve şirket ortağı olanlardan alınan destekleme oranını asgari ücretin % 10'undan % 33.5'ine çıkarıyordu. Hükümet, Anayasa Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda değişikliğe gitmeyi planlıyordu. Bu düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi iptal etti.Son bir iki hafta içindeki gelişmelere bakmakta da fayda var. IMF'nin geçtiğimiz günlerde onayladığı niyet mektubunda kamu çalışanlarına verilecek zammın, yılbaşından itibaren yüksek sosyal güvenlik primleriyle geri toplanacağı itirafı yapıldı. Mayıs ayına kadar vergi gelirlerinde artış olması durumunda bu paranın özel sektöre aktarılacağı taahhüt edildi. Özel sektöre vergi avantajı da getirilirken, sağlıkta bir dizi kısıtlamaya gidileceği, KDV'nin indirilmeyeceği ve kamuya personel alımının yavaşlatılacağı da taahhüt edildi. Kapitalizmin, yarattığı enkazdan rant hesabı yaptığı gerçeğiyle bir kez daha karşı karşıyayız. AKP, sosyal güvenlik reformunu seçim yatırımı olarak kullanmayı hesaplıyor. Genel Sağlık Sigortası'nın (GSS) uygulanmasından doğacak sorunları hafifletmeye, uygulamayı hoş göstermeye çalışıyor. AKP'nin GSS'ye ayrılan kaynağı seçime kadar cömertçe kullanacağı bir bahar havası yaratılmaya çalışılmaktadır. Geçen yıl bütçeden Sağlık Bakanlığı'na 7.6 milyar YTL kaynak ayrıldığı halde bu tutar dokuz ayda tükendi, bu yıl 6.6 milyar YL ayrıldı. Öte yandan, sosyal güvenlik devlet prim katkısı olarak 10.1 milyar YTL ayrılırken, bu kaynağın önemli kısmının GSS Genel Müdürlüğü'nün yapısal harcamalarına gideceği belirtiliyor. Bunun haricinde sosyal güvenlik sisteminin açıkları için de 20 YTL'lik bir pay ayrıldı. Ayrıca bütçede yer alan 8.8 milyar YTL'lik sermaye aktarımı payı da özel sağlık sektörüne aktarılacak. 28.12.2006